Dijital pazarlama alanında yeni nesil bir akademi!
Happy Education Academy nedir? Nasıl kuruldu? Ne tür eğitimler düzenliyor? Kimler eğitim veriyor? Kimler katılabilir? Dijital pazarlamanın geleceği nereye gidiyor? Tüm bu sorular üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
DETAYLI BİLGİ NASIL KULLANDIĞINI GÖRÜN RADAAR: Tunç Bey hoşgeldiniz. Öncellikle RADAAR: Talks'a misafir olduğunuz için çok teşekkür ederiz. Umarız keyifli bir sohbet gerçekleştireceğiz. Nasılsınız?
Tunç Berkman: İyiyim Ayşegül, çok sağol. Ben size teşekkür ederim, RADAAR ekibine davetiniz için. Keyifli olacağını ben de ümit ediyorum. Hava güzel, ortam güzel, bu aralar keyfim de yerinde o yüzden enerjim de yüksek. Umarım sehbete de bu enerjimi yansıtırım.
RADAAR: İnşallah, çok güzel. Peki, pandemi dolayısıyla normalleşme sürecindeyiz biliyorsunuz; hepimizin yaşadığı durum. Nasıl gidiyor?
Tunç Berkman: Esansında pandemi... Şu anda alıştık gibi ama... Hala geçmedi ve ikinci aşaması da, rakamlar gösteriyor her gün artıyor. Grip sezonuyla birlikte inşallah çok büyük sorun olmadan atlatırız. Ama bu hayatımızda bir sene daha devam edecek. O yüzden, minimum bir sene daha, aşı çıkana kadar yani... O yüzden, bununla yaşamayı öğreneceğiz. Maskelerle dolaşmayı öğrendik. Evden de çalışmayı öğrendik, toplantıları açık havada yapmayı öğrendik. Kışın nasıl yapacağız o açık hava toplantılarını, onu merak ediyorum sadece.
RADAAR: Evet.
Tunç Berkman: O yüzden değişik bir dönem. İnsanoğlu her şeye adapte oluyor. Adaptasyonla geçiyor diyebilirim...
RADAAR: Tunç Bey, Happy Academy’yi çok detaylıca konuşacağız ama öncesinde tanımayanlar varsa, yani tanımayanlar için Tunç Berkman kimdir?, Happy Academy’den önce neler yaptınız? Biraz bunlardan bahsedelim mi önce?
Tunç Berkman: Peki, tabi ki, keyifle... Kısaca, hızlıca toparlamaya çalışayım. Çok kısa da değil ama... Üniversite ve master eğitimini Amerika’da aldım. Sonra ilk iş hayatına Amerika’da atıldım, New York’ta bir tanışmanlık şirketinde çalıştım, iki sene kadar. Sonra bir vesileyle Ali Bey’le tanıştık, Ali Koç’la. Türkiye’de Koç Grubu’nda çalışmaya başladım. İş Geliştirme Yöneticisi olarak Koç Holding’te başladım, dört sene Koç Holding’de, üç buçuk sene de Koç Holding’te çalıştım. O sırada Cisco’yla birlikte yaptığımız, şu anda dijital transformasyon deniyor, biz o zaman e-dönüşüm diyorduk, şirketin dijitalleşmesi ve altyapılarının dijitalleşmesi ve süreçlerin dijitalleşmesi ile ilgili bir proje yaptık. O sırada iki tane şirket oluştu o projenin içerisinden. Bir tanesi; Book in Turkey diye internetten seyahat işi, öbürü de; Tanı Pazarlama diye para markalı bir veri tabanlı bir pazarlama, Koç Grup’un tüm şirketlerinin veri tabanını oluşturan bir şirket ortaya çıktı. O projenin de devamında Koç Ailem diye Koç çalışanlarına yönelik Yapı Kredi ile ortam bir kredi kartı projesi ortaya çıktı, sadakat projesi. Çalışan sadakati için ve çalışanlara fayda sağlamak için. Sonra ben Tanı’da bir dönem, bir buçuk sene kadar çalıştım, Operasyondan Sorumlu Direktör olarak. Ondan sonra Arçelik’e geçtim, ilk kez Stratejik Planlama ve İş Geliştirme Yöneticisi olarak çalıştım Arçelik’te. Sonra Arçelik markasından sorumlu Grup Pazarlama Müdürü oldum. Dört senelik Arçelik maceramın sonunda telekomda çalışmak istiyordum. Avea’dan bir teklif geldi, Pazarlama Direktörü olarak, Pazarlama ve Stratejik Planlama Direktörü olarak Avea’ya geçtim. Orada da iş geliştirme işleri yaptım; Fenercell, Galatasaray Mobile gibi değişik işler yaptık, her yöne tarifeler gibi tarifeler çıkarttık. 3 senelik Avea maceramın sonunda da, Avea Turk Telekom birleşmesi olacağı konuşulduğu bir dönemde, farklı bir teklif geldi. Ve ben de medyayı öğrenmek istediğim için, bir medya ajans grubuna Genel Müdür olarak geçtim. 3 sene o ajans tecrübemi yaşarken iki tane şirket kurdum, melek yatırımcıyım ben Türkiye’nin ilk lisanslılarından bir tanesiyim. Bir tanesi mobilexpress, hala devam ediyor, o bir fintech şirketiydi, kredi kartları saklama işlemine başladı, daha doğrusu önce SMS üstünde pazarlamayla ve satışla başladı, sonra fintech haline ve kredi kartı saklama operasyonuna dönüştü. Farklı farklı uygulamalar gelişti mobilexpressin içerisinde. Şimdi onuncu senesinde, artık bir ödeme şirketi haline geliyor. Chado Tea diye, Koç’ta çaışan bir arkadaşımın yarattığı bir marka vardı, ona ortak oldum ve dünyanın her yerinden çay getirip satmaya başladık. Restoranlarda özellikle, ağırlıklı ve Makro gibi perakende zincirlerinde. Sonra Starbucks yine bir müşterimizdi. Starbucks kendi çayını getirince bize frenchiese verip, kendi mağzamızı açmaya başladık. 4-5 tane lokasyonda 4’ü İstanbu’da biri Ankara’da şu anda. Sonra farklı farklı kornerlarda ama 4 tane lokasyon Chado branded lokasyonlar. Ondan sonra ben ajanslardaki 3 seneyi, medya ajans grubundaki 3 seneyi geçirdikten sonra, kendi dijital ajansımı kurdum, 3. Sene sonrlarında ve tam ajans kurduğum dönemlerde, adını siz söyleyin, Vestel’den bir teklif geldi. O Vestel’deki teklifi değerlendirip Vestel’de Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı oldum, 2013 Aralık’ta. 2019 Kasım’a kadar Vestel’deydim. Vestel’den sonra kendi işlerimi yapmak için ve farklı görüşlerimiz olduğu için ayrıldım, 6 sene sonunda. Profesyonel bir yerde oluyor böyle şeyler. Ve kendi işlerimi yapmaya başladım. İşte, bir yandan kaç tane şirketin bir yandan yönetim kurulundayım, start-up bazıları bunların, bazıları oturmuş şirketler. Yapay zeka bazlı bir world marketing şirketinden danışmanlık yaptığımız bir projeler var. Onun dışında Bolt Insight diye bir şirketin advisor grubundayım. Onlar Pazar araştırma yapıyorlar. Ek olarak bizim iki tane yeni yetırıma girdim ve onların da boarduna girdim. Bir tanesi; Triber Shop diye geçiyor. Influenserlar burada, fenomenler kendi ürünlerini tasarlayıp satıyorlar. Kendi dizaynlarını yapıp satıyorlar. Biz o ürünlerin lojistik tarafında Triber esasında. Yani hem satış için bir kanal oluşturuyr, hem üreticileri buluyor. Fenomen ve influencerların yaptığı tek şey burada dizayn yapıp ürünlerini yapmak. Yani çok kolay bir model onlar açısında. Bir de Direct Click diye bir şirkete yeni yetırımcı oldum. O da herhangi bir ürünü istediğiniz zaman online olarak app üstünden sipariş edebiliyorsunuz. Mesela evde çivi yoksa çivi istiyorsunuz. Diş macunu yoksa diş macunu istiyorsunuz. Ne istiyorsanız anında geliyor, olduğunuz bölgeye göre. O da yeni bir iş modeli. Bir yandan onlar devam ediyor, bir yandan da, kendimin de bir küçük danışmanlık operasonu var. Oradan da bazı şirketlere danışmanlık yapıyorum. Böyle, şu an.
RADAAR: Çok güzel.
Tunç Berkman: Unuttum Happy’yi de konuşacağız diye onu sona bırakmıştım. Happy Education’da 6 ay önce kurduk, Can Uysal’la birlikte. O da Nişantaşı Üniversitesi kurucularından. Şimdi Biltes Kolejleri’nin sahibi. Bizim amacımız Happy’de dijital pazarlama ve pazarlama ile ilgili her şeyi öğretmek esasta. İşte, 14 tane öğrencimiz var şu anda ilk kursta, daha 2 hafta önce başladı. Fena başlamadık ,inşallah daha iyiye gidecek.
RADAAR: Meslek hayatınızda çok fazla birikim sağlamışsınız, çok güzel. Kendinizi oldukça geliştirdiğinizi ve sürekli yeni şeyler kattığınızı görüyoruz ve bu bilgiler eminim ki mesleğe yeni başlayanlar için de tavsiye niteliğinde olacak. Fakat kurumsal bir geçmişten sonra girişimciliğe geçiş serüveninizi merak ediyorum ben. Yani bu yol nasıl oldu, nasıl gelişti?
Tunç Berkman: Ya şöyle ben dediğim gibi kurumsalda çalışırken şanslıydım, kendim hep melek yatırımcı olarak, iyi ortaklarım da olduğu için farklı işlere yatırım yapma şansım oldu. Onlar bir olgunluğa geldiler bir noktada. Bizim de onlarla ilgilenmemiz gerekti. Kurumsalda şöyle bir durum var; kurumsalda, büyük yapılarda özellikle üst seviye yönetici olduğunuz zaman, bir CV ile bunlara geldiğin zaman, özellikle Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı ya da Direktör gibi, çok büyük ekipler idare edip, büyük yapılarda farklı sonuçlar elde edebiliyorsun. Fakat orada en zor konulardan bir tanesi farklı grupları farklı politikalara ikna etmek ve bu ikna sürecin de kendi takımını da ayn zamanda inandırmak, liderlik yapmak, vizyon katmak bayağı efor isteyen bir şey. Girişimcilikte ise müşterileri ikna etmen, onun da farklı efor isteyen tarafları var. Ama en büyük farklı kurumsal yapılarda kendi kararını kendin alıyorsun ve doğru inandığın bir şeyi başkalarını ikna etmesen de yapabiliyorsun. O hata sevabıyla günahıyla sana ait oluyor. O yüzden de bir özgürlük getiriyor sana. Ama tabi girişimcilik çok... kurumsallık daha böyle bir düz bir patika, pathde gidiyor, platoda gidiyor gibi düşünebilirsin. Ama girişimcilik de böyle inişleri çıkışları çok olan bir yapı ve inişleri çıkışları çok olduğu için de belirsizliğe hazır olman lazım. Belirsizlikle başa çıkmaya mental olarak kendini programlayabilmen lazım. Uykusuzluğa alışkın olman lazım. Çünkü sürekli bir şeyler geliyor aklına, sürekli bir şeyler değişebiliyor. Deneme yanılmaya özellikle girişimcilikte her şirkettin ilk başı eğer... Ben eskiden girişimci değildim bu arda, Melek Yatırımcıydım. Şimdi Happy’yle birlikte ve son yaptığım bir iki iş ile birlikte girişimci oldum. Şimdi fiilen o işleri yapıyorum. Eskiden ben yatırım yapıp networkingine yardımcı olup, mentorluk falan yaparken şimdi tamamen, en son yaptığım için bu işi, bir fiil işin içinde olunca daha zor ve yorucu olabiliyor. Bir o kadar da meyvelerini toplamaya başladığın zaman keyifli oluyor.
RADAAR: Evet, gerçekten öyle. Peki Tunç Bey... Yavaş yavaş Happy Academy’ye gelelim istiyorum ben. Happy Academy nedir? Fikir nasıl doğdu? Siz nasıl bir ihtiyaç görerek Happy Academy’yi kurma kararı aldınız?
Tunç Berkman: Şöyle... Şimdi bizim ekipte özellikle Vestel döneminde... Ben Avea’dayken ajans dönemindeyken falan da vardı ama Vestel’de özellikle çok iyi yetişmiş arkadaşlar vardı,çok iyi okullardan mezun arkadaşlar... fakat dijitali bilen çok az insan vardı. Bizim hizmet aldığımız ajanslarda da dijitali bilen yine belli grup insanlar var ama gene biraz daha az. Mesela televizyon geleneksel mecra televizyon demeyeyim onları bilen çok var medya planlama olarak olsun uygulamalı olarak olsun... Fakat dijitalde yeni jenerasyon geliyor arkadan ve uzmanlaşma süreci de biraz zaman alıyor ve daha genç bir popülasyon. Fakat dediğim gibi; bunun sürekli bir eğitimi yok. Dijital öyle bir şey ki yani ben şimdi üniversitede iş geliştirme ve pazarlama okudum, temeli bunun değişmiyor ama dijitalde 6 ayda bir yeni bir şey çıkıyor. Mesela platformlar değişiyor, hayatımıza tiktok girdi ve hep vardı tiktok ama daha çok kullanılmaya başlandı, şu anda mesela zoom üzerinden görüşme yapıyoruz. Pandemi öncesinde de zoom vardı ama bu kadar çok kullanılmıyordu. Zoom ileride daha farklı bir pazarlama toolu haline gelebilir, be to be için mesela şirketler, şirkete pazarlama aktiviteleri için. Öyle baktığın zaman bir kere çok dinamik. İkincisi, yetişmiş eleman eksikliği var. Üçüncüsü hızlı büyümek için daha fazla eleman ihtiyacı var. Bunu da görerekten benim zamanında bizim Vestel’deyken dijital audit yaptırdığımız bir ekip vardı... O ekibe... Böyle bir iş modeli vardı. Onlar da öğrencileri alıp yetiştiriyorlar sonra öğrencilerden para almıyorlar şirketlere koyup şirketten parasını alıyorlar, headhunter gibi çalışıyorlar. Ama sadece 10 kişi alıyorlardı yetiştirmek için. Bir sürü başvuru oluyordu. Biz de dedik ki; biz bu başvuruların geri kalanına hizmet edelim en azından. Hem bu ihtiyacı gördüğümüz için; dijitaldeki eğitim açığı, ikincisi insan kaynağı açığı, üçüncüsü de insan kaynağının gelişme ihtiyacı ve işi profesyonel genelinde çok iyi, yapan profesyonel olarak kişileri bulup şu anda farklı farklı şirketlerde, ajanslarda ya da kendilerinin böyle bir şirketinde çalışan insanlar bunlar, dijital pazarlama, medya planlama ve eğitim üstüne... Onlarla bir ekip oluşturduk. 17 tane eğitmenimiz var bizim, eğitmenlerin de backupları var. İçerikleri de ağırlıklı pazarlama üstüne tuttuk. Sonra onun dışında e-ticaret şimdi çok büyüdüğü için e-ticaret ve e-ihracat üstüne eğitimler var. Artı dijital pazarlamanın her tarafının olmasının dışında programatik gibi uzmanlaşmak istiyorlarsa daha küçük programlar da var SEO gibi küçk programlar yani Search Engine Optimization şeklinde. Bir de bir yenilikçi fikirler olan Nöromarketing’i kurduk. Affilate marketing eğitimi koyacağız yani daha fazla affilate marketing nasıl seri yapılır? Ortak pazarlama aktiviteleri farklı markalarda nasıl yapılır eğtim koyacağız. İnsanların sevdiği ürünleri tasarlamak üzere bir inovasyon eğitimi koyduk mesela. Start-up lara yönelik finans, basic finans ve ileri derece finans okumamış yöneticiler de bundan faydalanıyor. Ama çok açmayacağız yani dikey olarak pazarlama konusuna konsantre olduğumuz, pazarlamanın tüm alanlarına dokunduğumuz bir yer olacak. Happy Education Academy ve orada dediğim gibi böyle inovatif dersler olacak ürün tasarlama ya da hizmet tasarlama üstüne. Onun dışında e-ticaret ve ihracat gibi, zaten dijitalin bir uzantısı olan ve önemli ayağını oluşturan işler olacak. Bir de start-uplara yönelik finans ya da finans ... yönetici iletişim finans gibi çok da onu çeşitlendirmediğimiz eğitimlerle devam edeceğiz.
RADAAR: Peki… Ekibiniz kimlerden oluşuyor peki?
Tunç Berkman: Bu 17 tane dediğim gibi farklı ajans ve şirketlerde direktor ve pazarlamadan sorumlu yönetici seviyesinde insanlar ya da bir kısmı uzun seneler kurumsal hayatta çalışmış ayrılmış kendine danışmanlık şirketi kurmuşlar bu eğitim verdikleri konularda ve halihazırda da danışmanlık yapıyorlar büyük markalara, bunlar var. Akademi koordinatörü var Sinem. Sinem arkadaşımız daha önce Tan Sağtürk Akademi’de çalışmıştı. Oradan sonra Eyüp okullarında PR ve müşteri ilişkilerinden sorumlu bir yöneticiydi. Şimdi bizim akademiye geçti. Onunla birlikte çalışan bir asistan arkadaşımız var. Ekip böyle. Zaten dersleri biz offline verecektik başlangıçta, Covid öncesinde. Akasya AVM’nin içerisinde Work Company diye bir paylaşımlı ofis yeri var. Levent’te de, daha anlaşmamıştık ama o zaman şeyle anlayacaktık Kolektif House’la ve iki lokasyonda verecektik Avrupa Yakasında oturanlara erişebilmek için. İstanbul’da olmayanlar için de online bacağını koyacaktık. Ama Covidle birlikte tüm eğitimlerde maalesef onlinea dönmek zorunda kaldım. Ben de ders verioyrum bu arada, üç saatlık bir Pazarlama Stratejisi ve Pazarlar Psikolojisi derdi veriyorum. Onun dışında bu pazarlamanın retail pazarlaması yani perakende pazarlaması ile ilgili yeni bir modül ekleyeceğiz. Onu da benim başka bir daha önceden tanıdığım arkadaşım veriyor olacak. Bu konularda uzun senelerdir çalışmış ve halen çalışan, perakende pazarlaması konusunda. Ekip böyle…
RADAAR: Peki… eğitimler kimlere yönelik, yani kimle katılabiliyor?
Tunç Berkman: Yani üniversiteye gitmiş bi kişi de katılabilir, yani üniversite birinci sınıftaki bir kişi de katılabilir. Ağırlıklı ama şunu görüyoruz, dediğim gibi 14 tane yeni öğrenci oldu. 2 hafta bile olmadı dersler başlayalı 15 Eylül’de başladık, demek ki 9 gün mü olmuş, 8 gün mü? Öyle bir şey… Ve katılımcıalrın çoğu 3-4 senelik şeye sahip, ağırlığı diyeyim, tecrübeye sahip. Bir kısmı pazarlama bir kısmı satış bir kısmı kendi işleri var. Üniversitede olan bir kaç kişi var, üniversite son sınıfta olan. Üniversite 3. Sınıfta olan bir kişi var. Üniversiteye yeni başlayan bir kişi… İkinci sınıfa geçti galiba ya da tam... Yani ağırlıklı baktığın zaman üniversite öğrencileri ve kariyerinin 3., 4. Senesinde olan insanlar diyebiliriz.
RADAAR: Daha demin de bahsettik; uzaktan eğitime dönüldüğünü. Siz uzaktan eğitim hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce yani yüzyüze eğitim kadar verimli mi?
Tunç Berkman: Yani şöyle… Hiç bir zaman bence yüzyüze eğitim kadar verimli olmayabilir, ama verimli. Niye verimli olduğunu da söyleyeyim; bir kere bizim, sınıfları biz işte 14 kişi esastı, bir 20’den fazlaya çıkartmak istemiyoruz ki en azından Vedubox diye bir platform kullanıyoruz, o da Zoom tabanlı çalışıyor. Bir kere 14, 15, 20 kişi dediğin zaman herkes birbirini görebiliyor ekranda. Ama ben mesela çok kişisel olarak hareketliyimdir sınıfta. Daha böyle interaktifliği sağlamaya çalışırım. Herkesin katılımını sağlamaya çalışırım. Ekranda bulunan herkesin katılımını sağlamaya çalışmak daha zor oluyor. Şöyle bir avantajımız var, bizim platformda; bütün eğitimleri videoya çekiyoruz, canlı eğitimler, öğretmenler birebir ilgileniyorlar, soru-cevap her şey var, quizler var, pop-up quizler var. Vaka çalışması yapıyoruz, yani mesela Google’ın Analitics’ini açıp, Google Analitics’te konu anlatan arkadaş orada örnekleriyle, küçük gruplara ayırıp, insanları ekran başında da olsa çalıştırtabiliyor. Ondan sonra küçük sınavlar yapıyoruz, dediğim gibi. İşte her eğitimin sonunda eğitmenle ilgili yorumlarını alıyoruz. Eğitimin içeriği ile ilgili yorumlarını alıyoruz çocuklardan, katılımcılardan. Ve ona göre bir dahaki eğitimi düzeltiyoruz, geliştiriyoruz. İnteraktivite olması, canlı olması bir avantaj. Tabi sınıf eğitimini hiç bir zaman yakalaması çok biraz daha zor. Şöyle bir avantajı var; bütün eğitimler videoya çekildiği için öğrenciler, veri kütüphanemiz var bir tane oradan izleyebiliyorlar dersleri tekrar. PDF olarak download edebiliyorlar. Yani mümkün olduğunca interaktiviteyi sağlamaya çalışıyoruz. Bir de bu platforma uygun hale getirdik. Yani onlinea uygun hale getirdik eğitimleri olabildiği kadar. O yüzden, yakalamaya çalışıyoruz. Ama ben hala sınıf içi eğitime göre %70-80 verimliliğinde olduğunu düşünüyorum, bu online eğitimin.
RADAAR: Peki… Gerek üniversiteler olsun gerek sizin gibi daha odaklı girişimler… Bu alanda çok daha fazla kurum eğitim vermeye başladı, sizin de bildiğiniz gibi. Peki siz bu alanda verilen eğitimleri nasıl görüyorsunuz? Yani sizce verimliliği iyi mi, yoksa eksik mi?
Tunç Berkman: Ben şimdi 2 tane katıldım o yüzden tam deneyim ile söyleyeyim bu karantina döneminde hem de bu eğitimleri de vereceğimiz için tecrübe etmek istedim. Digital marketing analysis diye bir eğitim vardı. Yani üst düzey yöneticilere yönelik ya da orta kademe yöneticiler de vardı. Mesela o gerçek zamanlı değildi. Orada dökümanlar vardı, dökümanları okuyordun. Hocaların videoları vardı, videoları izliyordun. Ödevler bir tek gerçek zamanlı, yani sana case study gibi vaka çalışmaları veriyorlardı. O vaka çalışmalarını cevaplandırıp, gönderip onun üstünde karşılıklı yorumlaşıyordun, eğitmen ile birlikte. Ben orada birçok şey öğrendim ama verimlilik açısından baktığın zaman istediğim verimi alamadım. Sonra London School of Economics’te bir Data Science for Executives diye bir programa yazıldım, o beş hafta sürdü. MVT’ deki 2 aydı. Beş hafta ama intensivedi, yani her hafta 3 gün sabah 10:00’da başlayıp, öğleden sonra 13:30 da bitiyordu, 15:00’da bitiyordu pardon, 5 saatti yani. Mesela onda fayda gördüm, çünkü baya okul gibiydi canlı hocalar karşısında, sınıf 12 kişiydi, sınıf içi gruplara ayrılıyorduk. Ödev, birlikte vaka çalışması yapıyorduk falan. O biraz daha verimliydi benim açımdan. Ama o bile çok hızlı ilerlediği için senin bilgi seviyeni tam ölçemiyor. Birazcık daha bence testle ve şeyle bilgi seviyesini ölçmek, insanların ne öğrendiğini ölçüp, eksik kalan konuların üstüne gitmek lazım. Onu tam yapamıyorlar. Mesela bunu offlineda daha rahat yapıyor üniversiteler. Seni ölçüyorlar sonra diyorlar ki bak şu skorların böyle, şu tarafı biliyorsun ama bu tarafı biraz daha eğitim vermen lazım. Yani orada bireysel olarak sana yönlendirme yapma oranları daha düşük. İste üstüne yorum yapıyorlar yaptığın ödevlerin şurası iyi olmuş burası iyi olmuş, şuralara bird aha bak diyorlar. Ama zaten bir executive sertifika programı olduğu için biraz kalmak diye bir şey olmadığı için de çok da kastırmıyorlar insanları. O yüzden verimli ama sana yani kişiye çok bağlı ne kadar verimli olacağı.
RADAAR: Yurtdışıyla karşılaştırmak gerekirse, ülkemizde bu alanda çalışan profesyonellerin yetkinliklerini nasıl buluyorsunuz, dijital pazarlama anlamında?
Tunç Berkman: Bence çok iyi profesyoneller var. Dediğim gibi kendilerini geliştirmek için, sürekli update olmaları için gündemi çok iyi takip etmeleri lazım. Eğitimlere katılmaları lazım. Öğrenmenin yaşı ve sonu yok. Teknoloji çok hızlı değşiyor. Uygulamalar da çok hızlı değişiyor. Onların da kendilerine bu konuda daha fazla yatırım yapıyor olmaları gerektiğini düşünüyorum. Yoksa profesyonellik anlamında ya da çıkartılan işler, bilgi seviyesi aydınlığında baktığında gayet iyi bir grup var. Devamlılığı için de bu grubun daha fazla kendine yatırım yapması lazım diye düşünüyorum, gerektiğini düşünüyorum…
RADAAR: Yani günümüzde zaten konuştuğumuz gibi dijital pazarlama oldukça rövaşta ve gittikçe daha da baskın hale geliyor. Yani hayatımızın orta noktasında tamamiyle. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yani, sizce kurumlar ve markalar bütün odağını bu alana mı çevirmeli? Dijital pazarlama alanına mı döndürmeli? Yoksa diğer pazarlama yöntemlerinden de faydalanmalılar mı?
Tunç Berkman: Kesinlikle faydalanmalılar. Çünkü, tamam dijital hayatımızın göbeğine oturmuş vaziyette, bütün gün telefonla kalkıyoruz, telefonla yatıyoruz, telefonla tuvalete gidiyoruz neredeyse… Ama şöyle bir şey de var, şimdi ne amaçla yaptığına bağlı bu işi. Yani şimdi pazalama denilen bir şey vardır, pazarlamanın 4-5 tane pilları, yani dikey kolonu var. Bunlar işte önce brand awareness yaratmaya çalışıyorsun, brand awareness yarattıktan sonra marka bilinirliğini artırıp o adamın algı alanına girmeye çalışıyorsun. Sonra constration set dediğimiz tercih alanına girmeye çalışıyorsun. Tercih alanına girdikten sonra da satın almaya doğru gidecek journeyed interest yaratıyorsun, tekrar kendini hatırlatıyorsun yani regeneration ve remarketing yapıyorsun. Ondan sonra satışa geçiyorsun. Şimdi dijitalde tabi bu çok daha rahat yapılan bir şey. Çünkü dijitalin de farklı farklı platformları var. Mesela Google, önce Instagram ve Facebook daha çok brand awareness için kullanırken, Google daha çok regeneration ve retargeting için kullanılabiliyor. Ama bunları farklı farklı şekillerde kullanman da mümkün. O yüzden geri dönüş oranları ve yatırımın geri dönüşünü doğru doğru planlamayla yaparsan ve mecraya uygun içerik hazırlarsan insanların da sosyal ihtiyaçlarını iyi takip edip onlara yönelik işler yaparsan dijital çok verimli. Ama brand awareness yaratmakta hala açık hava, radyo ve televizyon özellikle televizyon çok kuvvetli Türkiye özelinde knuştuğumuzda. O yüzden de dijitalde ölçmeye yönelik yatırımlar ve verimlilik açısından satışa yönelik işler açısından fayda çok yüksek. Brand awareness için farklı mecralarda olman lazım ki insanların mümkün olduğunca markanı ve mesajını tekrar tekrar gösterebilmen için. Bu da televizyon, açık hava ve radio, gazete maalesef çok düştü, herkes internetten artık gazete okuyor. Dergi zaten az okunuyordu bizim ülkede. Ama belli bir uzmanlaşma alanları da dergide enteresan olabilirgene kullanım açısından. Zaten onlar da onlinea dönecekler ağırlıklı olarak baktığında. Böyle bakınca şey oluyor adını sen söyle verimlilik açısında iyi bir mix yaratmak lazım, tek taraflı olmamak lazım.
RADAAR: Siz Happy Academy’yi tanıtmak için ne tür pazarlama çalışmaları yapıyorsunuz Tunç Bey?
Tunç Berkman: Biz şu anda Instagram ve Facebook’u tamamen brand awareness için ve kısmen yaptığımız gamificationlarla birlikte, işte yarışmalar yapıyoruz, öğretmen videoları koyuyoruz, yarışmalardan tanıtım günleri yapıyoruz falan… Bunları daha çok brand awareness yani marka bilinirliği ve nasıl iş yaptığımızı anlatmak için kullanıyoruz. Dediğim gibi Google’da marka şeyi yarattıktan sonra eğitim gibi ya da direkt aramalarda karşılarına çıkartacağımız herhangi bir dijital pazarlama eğitimi ya da eğitim işte inovasyon bu tip konularda search olduğunda google üstünde gd kullanarak yönlendirmeler yapıyoruz. Google Search’te optimizasyonlar yapıyoruz. Şey tarafında Instagram’da dart postlar yapıyoruz. Amacımız mümkün olduğunda önce bilinirlik yaratmak, sonra lead yaratmak, leadle birlikte engagement artırmak diye özetleyebilirim, şu anda yeni bir marka olduğumuz için. Gamificationı ama oyunlaştırmayı çok kullanıyoruz yani.
RADAAR: Siz kişisel olarak peki dijital pazarlamanın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Yani bizler 2 sene, 5 sene, 10 sene sonra bu konuda neler konuşuyor olacağız?
Tunç Berkman: Şöyle mesela şimdi ben Youtube’da kendi programımı da yapıyorum. Tunç Berkman’la Ezberi Boz diye bir program yapıyorum, gençlere yönelik. Onu söylemeyi unuttum. Akademide de biz mesela Youtube’da öğretmenlerinin hepsinin, eğitmenlerimizin derslerinden 10’ar dakikalık kesitler çektik. Şimdi onları oraya koyacağız. Böylece mesela Instagram’da bir post çıktığımız zaman bir öğretmenle ya da eğitmenle, ya da LinkedIn’de, ordakiler o eğitmenin Youtube kanalına yönlendirme yapacağız yani Happy Academy’nin ve orada o eğitimimizi seyredebilecekler. Böylece kanala girecek görecekki “eğitmen bölye öğretiyor, içerikler bu”. Bir 15 dakikalık bir kesit görecekler. Oradan da bir farkındalıkları oluşacak. Yani şeyi de anlayabilecekler. Çünkü insanlar özellikle dijitade deneyim arıyorlar ve farklı deneyimlerle alacakları hizmetin nasıl onlara bir etkisi olacağını görmeye çalışıyorlar. Böyle olunca da bunua rtırmak lazım. Soruna dönersek, mesela şunun olacağını düşünüyorum ben artık; aktif dinleme olacak. Yani aktif dinleme ne demek? Sosyal media üstünde insanlar şöyle yapacaklar; markalara böyle bir hizmet gelecek. Diyecekler ki, “Senin hedef kitlen ne?”. İşte benim hedef kitlem 18-35 yaş arası, kadın, erkek, a, b, c,… Neyse… Ondan sonra diyecek ki bu aktif dinlemede senin hedef kitlendeki kadın şu konularla ilgileniyor, sosyal medyada bunu konuşuyorlar. Erkekler daha çok bunları izliyorlar, bu konularla ilgil birbirlerine paylaşım yapıyorlar, şu konulara çok önem veriyorlar, hayatla ilgili ya da siyasetle ilgli. Ve oradan çıkan o raporlarla markalar şunu anlayacaklar yani benim hedef kitlem şunları konuşuyor, ügndemi bu, şu tarz içeriklerden hoşlanıyor, bu tarz müzik dinliyor… Bunu görerek kendi iletişim stratejilerini ya da ürün geliştirme stratejilerini geliştiriyor olacaklar. Yani artık CRM şirketindeki datadan değil sosyal medra platformları üzerindeki segmentin yarattığı veriler üzerinden olacak hale gelecek. Veri analitiği ve veri analizi çok daha önemli bir hale gelecek. Ama veri analizi ve veri analitiği diyince de burada şimdi şunu düşünmemek lazım, istatistiksel mühendislikler değil, psikoloji ve sosyoloji okumuş insanlar da çok daha önemli hale gelecek ki o sistemler tarafından toplanan veriler ne anlama geliyor, nasıl anlamlandırılıyor. Daha rahat anlaşılsın diye.
RADAAR: Yani, evet. Teknoloji gerçekten çok hızlı ilerliyor. Ve muhtemelen 5-10 yıl sonra daha farklı şeyler konuşuyor olacağız. Tunç Bey son olarak kariyerinin başında olan gençlere veya halihazırda bu alanda çalışan profesyonellere dijital dünyayı daha iyi tanımaları için vermek istediğiniz tavsiyeler var mı?
Tunç Berkman: Yani bir kere çok fazla kaynak takip etmeleri lazım. Ben bile, o kadar çok kaynak var ki, hepsinden newscutterlarına üye oluyorum, onlardan bir sürü bilgiler geliyor. Onları dönüp okumaya çalışıyorum, enteresan makaleler buluyorum. Ya bu çok hızlı bir sektör. 6 ay bile çok uzun bir dönem, zaman dijital için. O yüzden her şey değişebiliyor 6 ay sonra. Çok iyi kaynak takip etmeleri lazım. Teknolojiyi takip etmeleri lazım. Şirketlerin nelere yatırım yaptığını takip ediyor olmaları lazım, bu sektörde olan şirketlerin. Mecraların nasıl geliştiğini takip ediyor olmaları lazım. Ve kendilerini güncel, dinamik tutmaları lazım. Bu sektörde başarılı olmak istiyorlarsa bence en önemli kriter meraklı olmak. İkincisi okumayı sevmek merakın dışında. Ve denemek... Yani bir şeyi anlamak için en iyi şey uygulamak. O yüzden de ben herkese bir dijitalle ilgili bir şey öğrenmek istiyorlarsa ya da bir şey yapmak istiyorlarsa uygulamalarını tavsiye ederim. Yani ‘bir rapor çekip analiz nasıl yapılır ya da bir dizayn yapıyorsan o dizaynı gerçekten yapıp implement etmek için neler yapman lazım’. Bu iş uygulanarak öğreniliyor. Öbür türlü çok teoride kalıyor. Teoride de unutuluyor. Ama uygulayarak yaptığın zaman beyin onu algıladığı için, bisiklete binmek gibi ya da kayak kaymak gibi, neyse bir kere öğrendiği zaman beyin onu Pratik yapa yapa çok daha iyi hale getirebiliyorsun. O yüzden işte dediğim gibi bol araştırma, okuma, meraklı olma… Zaten o araştırma okumanın temelinde o var. Ve uygulamaya çalışmak…
RADAAR: Tunç Bey gerçekten çok keyifli bir sohbetti. Radaar Talks’a katılım sorularımızı yanıtladığınız için de çok teşekkür ederiz. Umarım siz de çok keyif almışsınızdır.
Tunç Berkman: Ya ben her zaman paylaşmayı seven bir yapım var. Bilgilerimi aktarmayı da seven bir yapım var. Ben keyif alıyorum. Benim için önemli olan dinleyenlerin keyif aldığı kadar onlar için de faydalı alanları bulup çıakrtabilmeleri. Öyle olduysa zaten amacımıza ulaştık demektir. Ben de beni tekrar çağırıp misafir ettiğiniz için, konuk ettiğiniz için teşekkür ederim.
RADAAR: Biz teşekkür ederiz tekrar tekrar. Happy Academy’yi ve size de yakından tanımak ve tecrübelerinizi dinlemek, birçok kişiye ulaştırmak çok güzeldi. Çok sağolun. RADAAR: Talks’un bu bölümünü dinlediğiniz çok teşekkür ederiz. Umarım siz izleyenler de keyif almışsınızdır. Diğer bölümlere Youtube, Spotify, Itunes gibi podcast uygulamalardan ulaşabilirsiniz. Önerilerinizi bizimle paylaşmaktan çekinmeyin lütfen. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, hoşçakalın.
Tunç Berkman: Hoşçakalın, en yakın zamanda görüşmek üzere, sağlıkla kalın.
RADAAR: Çok keyifliydi gerçekten. Kendinize iyi bakın.
Tunç Berkman: Görüşmek üzere.
RADAAR: Görüşürüz.
Tunç Berkman: İyiyim Ayşegül, çok sağol. Ben size teşekkür ederim, RADAAR ekibine davetiniz için. Keyifli olacağını ben de ümit ediyorum. Hava güzel, ortam güzel, bu aralar keyfim de yerinde o yüzden enerjim de yüksek. Umarım sehbete de bu enerjimi yansıtırım.
RADAAR: İnşallah, çok güzel. Peki, pandemi dolayısıyla normalleşme sürecindeyiz biliyorsunuz; hepimizin yaşadığı durum. Nasıl gidiyor?
Tunç Berkman: Esansında pandemi... Şu anda alıştık gibi ama... Hala geçmedi ve ikinci aşaması da, rakamlar gösteriyor her gün artıyor. Grip sezonuyla birlikte inşallah çok büyük sorun olmadan atlatırız. Ama bu hayatımızda bir sene daha devam edecek. O yüzden, minimum bir sene daha, aşı çıkana kadar yani... O yüzden, bununla yaşamayı öğreneceğiz. Maskelerle dolaşmayı öğrendik. Evden de çalışmayı öğrendik, toplantıları açık havada yapmayı öğrendik. Kışın nasıl yapacağız o açık hava toplantılarını, onu merak ediyorum sadece.
RADAAR: Evet.
Tunç Berkman: O yüzden değişik bir dönem. İnsanoğlu her şeye adapte oluyor. Adaptasyonla geçiyor diyebilirim...
RADAAR: Tunç Bey, Happy Academy’yi çok detaylıca konuşacağız ama öncesinde tanımayanlar varsa, yani tanımayanlar için Tunç Berkman kimdir?, Happy Academy’den önce neler yaptınız? Biraz bunlardan bahsedelim mi önce?
Tunç Berkman: Peki, tabi ki, keyifle... Kısaca, hızlıca toparlamaya çalışayım. Çok kısa da değil ama... Üniversite ve master eğitimini Amerika’da aldım. Sonra ilk iş hayatına Amerika’da atıldım, New York’ta bir tanışmanlık şirketinde çalıştım, iki sene kadar. Sonra bir vesileyle Ali Bey’le tanıştık, Ali Koç’la. Türkiye’de Koç Grubu’nda çalışmaya başladım. İş Geliştirme Yöneticisi olarak Koç Holding’te başladım, dört sene Koç Holding’de, üç buçuk sene de Koç Holding’te çalıştım. O sırada Cisco’yla birlikte yaptığımız, şu anda dijital transformasyon deniyor, biz o zaman e-dönüşüm diyorduk, şirketin dijitalleşmesi ve altyapılarının dijitalleşmesi ve süreçlerin dijitalleşmesi ile ilgili bir proje yaptık. O sırada iki tane şirket oluştu o projenin içerisinden. Bir tanesi; Book in Turkey diye internetten seyahat işi, öbürü de; Tanı Pazarlama diye para markalı bir veri tabanlı bir pazarlama, Koç Grup’un tüm şirketlerinin veri tabanını oluşturan bir şirket ortaya çıktı. O projenin de devamında Koç Ailem diye Koç çalışanlarına yönelik Yapı Kredi ile ortam bir kredi kartı projesi ortaya çıktı, sadakat projesi. Çalışan sadakati için ve çalışanlara fayda sağlamak için. Sonra ben Tanı’da bir dönem, bir buçuk sene kadar çalıştım, Operasyondan Sorumlu Direktör olarak. Ondan sonra Arçelik’e geçtim, ilk kez Stratejik Planlama ve İş Geliştirme Yöneticisi olarak çalıştım Arçelik’te. Sonra Arçelik markasından sorumlu Grup Pazarlama Müdürü oldum. Dört senelik Arçelik maceramın sonunda telekomda çalışmak istiyordum. Avea’dan bir teklif geldi, Pazarlama Direktörü olarak, Pazarlama ve Stratejik Planlama Direktörü olarak Avea’ya geçtim. Orada da iş geliştirme işleri yaptım; Fenercell, Galatasaray Mobile gibi değişik işler yaptık, her yöne tarifeler gibi tarifeler çıkarttık. 3 senelik Avea maceramın sonunda da, Avea Turk Telekom birleşmesi olacağı konuşulduğu bir dönemde, farklı bir teklif geldi. Ve ben de medyayı öğrenmek istediğim için, bir medya ajans grubuna Genel Müdür olarak geçtim. 3 sene o ajans tecrübemi yaşarken iki tane şirket kurdum, melek yatırımcıyım ben Türkiye’nin ilk lisanslılarından bir tanesiyim. Bir tanesi mobilexpress, hala devam ediyor, o bir fintech şirketiydi, kredi kartları saklama işlemine başladı, daha doğrusu önce SMS üstünde pazarlamayla ve satışla başladı, sonra fintech haline ve kredi kartı saklama operasyonuna dönüştü. Farklı farklı uygulamalar gelişti mobilexpressin içerisinde. Şimdi onuncu senesinde, artık bir ödeme şirketi haline geliyor. Chado Tea diye, Koç’ta çaışan bir arkadaşımın yarattığı bir marka vardı, ona ortak oldum ve dünyanın her yerinden çay getirip satmaya başladık. Restoranlarda özellikle, ağırlıklı ve Makro gibi perakende zincirlerinde. Sonra Starbucks yine bir müşterimizdi. Starbucks kendi çayını getirince bize frenchiese verip, kendi mağzamızı açmaya başladık. 4-5 tane lokasyonda 4’ü İstanbu’da biri Ankara’da şu anda. Sonra farklı farklı kornerlarda ama 4 tane lokasyon Chado branded lokasyonlar. Ondan sonra ben ajanslardaki 3 seneyi, medya ajans grubundaki 3 seneyi geçirdikten sonra, kendi dijital ajansımı kurdum, 3. Sene sonrlarında ve tam ajans kurduğum dönemlerde, adını siz söyleyin, Vestel’den bir teklif geldi. O Vestel’deki teklifi değerlendirip Vestel’de Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı oldum, 2013 Aralık’ta. 2019 Kasım’a kadar Vestel’deydim. Vestel’den sonra kendi işlerimi yapmak için ve farklı görüşlerimiz olduğu için ayrıldım, 6 sene sonunda. Profesyonel bir yerde oluyor böyle şeyler. Ve kendi işlerimi yapmaya başladım. İşte, bir yandan kaç tane şirketin bir yandan yönetim kurulundayım, start-up bazıları bunların, bazıları oturmuş şirketler. Yapay zeka bazlı bir world marketing şirketinden danışmanlık yaptığımız bir projeler var. Onun dışında Bolt Insight diye bir şirketin advisor grubundayım. Onlar Pazar araştırma yapıyorlar. Ek olarak bizim iki tane yeni yetırıma girdim ve onların da boarduna girdim. Bir tanesi; Triber Shop diye geçiyor. Influenserlar burada, fenomenler kendi ürünlerini tasarlayıp satıyorlar. Kendi dizaynlarını yapıp satıyorlar. Biz o ürünlerin lojistik tarafında Triber esasında. Yani hem satış için bir kanal oluşturuyr, hem üreticileri buluyor. Fenomen ve influencerların yaptığı tek şey burada dizayn yapıp ürünlerini yapmak. Yani çok kolay bir model onlar açısında. Bir de Direct Click diye bir şirkete yeni yetırımcı oldum. O da herhangi bir ürünü istediğiniz zaman online olarak app üstünden sipariş edebiliyorsunuz. Mesela evde çivi yoksa çivi istiyorsunuz. Diş macunu yoksa diş macunu istiyorsunuz. Ne istiyorsanız anında geliyor, olduğunuz bölgeye göre. O da yeni bir iş modeli. Bir yandan onlar devam ediyor, bir yandan da, kendimin de bir küçük danışmanlık operasonu var. Oradan da bazı şirketlere danışmanlık yapıyorum. Böyle, şu an.
RADAAR: Çok güzel.
Tunç Berkman: Unuttum Happy’yi de konuşacağız diye onu sona bırakmıştım. Happy Education’da 6 ay önce kurduk, Can Uysal’la birlikte. O da Nişantaşı Üniversitesi kurucularından. Şimdi Biltes Kolejleri’nin sahibi. Bizim amacımız Happy’de dijital pazarlama ve pazarlama ile ilgili her şeyi öğretmek esasta. İşte, 14 tane öğrencimiz var şu anda ilk kursta, daha 2 hafta önce başladı. Fena başlamadık ,inşallah daha iyiye gidecek.
RADAAR: Meslek hayatınızda çok fazla birikim sağlamışsınız, çok güzel. Kendinizi oldukça geliştirdiğinizi ve sürekli yeni şeyler kattığınızı görüyoruz ve bu bilgiler eminim ki mesleğe yeni başlayanlar için de tavsiye niteliğinde olacak. Fakat kurumsal bir geçmişten sonra girişimciliğe geçiş serüveninizi merak ediyorum ben. Yani bu yol nasıl oldu, nasıl gelişti?
Tunç Berkman: Ya şöyle ben dediğim gibi kurumsalda çalışırken şanslıydım, kendim hep melek yatırımcı olarak, iyi ortaklarım da olduğu için farklı işlere yatırım yapma şansım oldu. Onlar bir olgunluğa geldiler bir noktada. Bizim de onlarla ilgilenmemiz gerekti. Kurumsalda şöyle bir durum var; kurumsalda, büyük yapılarda özellikle üst seviye yönetici olduğunuz zaman, bir CV ile bunlara geldiğin zaman, özellikle Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı ya da Direktör gibi, çok büyük ekipler idare edip, büyük yapılarda farklı sonuçlar elde edebiliyorsun. Fakat orada en zor konulardan bir tanesi farklı grupları farklı politikalara ikna etmek ve bu ikna sürecin de kendi takımını da ayn zamanda inandırmak, liderlik yapmak, vizyon katmak bayağı efor isteyen bir şey. Girişimcilikte ise müşterileri ikna etmen, onun da farklı efor isteyen tarafları var. Ama en büyük farklı kurumsal yapılarda kendi kararını kendin alıyorsun ve doğru inandığın bir şeyi başkalarını ikna etmesen de yapabiliyorsun. O hata sevabıyla günahıyla sana ait oluyor. O yüzden de bir özgürlük getiriyor sana. Ama tabi girişimcilik çok... kurumsallık daha böyle bir düz bir patika, pathde gidiyor, platoda gidiyor gibi düşünebilirsin. Ama girişimcilik de böyle inişleri çıkışları çok olan bir yapı ve inişleri çıkışları çok olduğu için de belirsizliğe hazır olman lazım. Belirsizlikle başa çıkmaya mental olarak kendini programlayabilmen lazım. Uykusuzluğa alışkın olman lazım. Çünkü sürekli bir şeyler geliyor aklına, sürekli bir şeyler değişebiliyor. Deneme yanılmaya özellikle girişimcilikte her şirkettin ilk başı eğer... Ben eskiden girişimci değildim bu arda, Melek Yatırımcıydım. Şimdi Happy’yle birlikte ve son yaptığım bir iki iş ile birlikte girişimci oldum. Şimdi fiilen o işleri yapıyorum. Eskiden ben yatırım yapıp networkingine yardımcı olup, mentorluk falan yaparken şimdi tamamen, en son yaptığım için bu işi, bir fiil işin içinde olunca daha zor ve yorucu olabiliyor. Bir o kadar da meyvelerini toplamaya başladığın zaman keyifli oluyor.
RADAAR: Evet, gerçekten öyle. Peki Tunç Bey... Yavaş yavaş Happy Academy’ye gelelim istiyorum ben. Happy Academy nedir? Fikir nasıl doğdu? Siz nasıl bir ihtiyaç görerek Happy Academy’yi kurma kararı aldınız?
Tunç Berkman: Şöyle... Şimdi bizim ekipte özellikle Vestel döneminde... Ben Avea’dayken ajans dönemindeyken falan da vardı ama Vestel’de özellikle çok iyi yetişmiş arkadaşlar vardı,çok iyi okullardan mezun arkadaşlar... fakat dijitali bilen çok az insan vardı. Bizim hizmet aldığımız ajanslarda da dijitali bilen yine belli grup insanlar var ama gene biraz daha az. Mesela televizyon geleneksel mecra televizyon demeyeyim onları bilen çok var medya planlama olarak olsun uygulamalı olarak olsun... Fakat dijitalde yeni jenerasyon geliyor arkadan ve uzmanlaşma süreci de biraz zaman alıyor ve daha genç bir popülasyon. Fakat dediğim gibi; bunun sürekli bir eğitimi yok. Dijital öyle bir şey ki yani ben şimdi üniversitede iş geliştirme ve pazarlama okudum, temeli bunun değişmiyor ama dijitalde 6 ayda bir yeni bir şey çıkıyor. Mesela platformlar değişiyor, hayatımıza tiktok girdi ve hep vardı tiktok ama daha çok kullanılmaya başlandı, şu anda mesela zoom üzerinden görüşme yapıyoruz. Pandemi öncesinde de zoom vardı ama bu kadar çok kullanılmıyordu. Zoom ileride daha farklı bir pazarlama toolu haline gelebilir, be to be için mesela şirketler, şirkete pazarlama aktiviteleri için. Öyle baktığın zaman bir kere çok dinamik. İkincisi, yetişmiş eleman eksikliği var. Üçüncüsü hızlı büyümek için daha fazla eleman ihtiyacı var. Bunu da görerekten benim zamanında bizim Vestel’deyken dijital audit yaptırdığımız bir ekip vardı... O ekibe... Böyle bir iş modeli vardı. Onlar da öğrencileri alıp yetiştiriyorlar sonra öğrencilerden para almıyorlar şirketlere koyup şirketten parasını alıyorlar, headhunter gibi çalışıyorlar. Ama sadece 10 kişi alıyorlardı yetiştirmek için. Bir sürü başvuru oluyordu. Biz de dedik ki; biz bu başvuruların geri kalanına hizmet edelim en azından. Hem bu ihtiyacı gördüğümüz için; dijitaldeki eğitim açığı, ikincisi insan kaynağı açığı, üçüncüsü de insan kaynağının gelişme ihtiyacı ve işi profesyonel genelinde çok iyi, yapan profesyonel olarak kişileri bulup şu anda farklı farklı şirketlerde, ajanslarda ya da kendilerinin böyle bir şirketinde çalışan insanlar bunlar, dijital pazarlama, medya planlama ve eğitim üstüne... Onlarla bir ekip oluşturduk. 17 tane eğitmenimiz var bizim, eğitmenlerin de backupları var. İçerikleri de ağırlıklı pazarlama üstüne tuttuk. Sonra onun dışında e-ticaret şimdi çok büyüdüğü için e-ticaret ve e-ihracat üstüne eğitimler var. Artı dijital pazarlamanın her tarafının olmasının dışında programatik gibi uzmanlaşmak istiyorlarsa daha küçük programlar da var SEO gibi küçk programlar yani Search Engine Optimization şeklinde. Bir de bir yenilikçi fikirler olan Nöromarketing’i kurduk. Affilate marketing eğitimi koyacağız yani daha fazla affilate marketing nasıl seri yapılır? Ortak pazarlama aktiviteleri farklı markalarda nasıl yapılır eğtim koyacağız. İnsanların sevdiği ürünleri tasarlamak üzere bir inovasyon eğitimi koyduk mesela. Start-up lara yönelik finans, basic finans ve ileri derece finans okumamış yöneticiler de bundan faydalanıyor. Ama çok açmayacağız yani dikey olarak pazarlama konusuna konsantre olduğumuz, pazarlamanın tüm alanlarına dokunduğumuz bir yer olacak. Happy Education Academy ve orada dediğim gibi böyle inovatif dersler olacak ürün tasarlama ya da hizmet tasarlama üstüne. Onun dışında e-ticaret ve ihracat gibi, zaten dijitalin bir uzantısı olan ve önemli ayağını oluşturan işler olacak. Bir de start-uplara yönelik finans ya da finans ... yönetici iletişim finans gibi çok da onu çeşitlendirmediğimiz eğitimlerle devam edeceğiz.
RADAAR: Peki… Ekibiniz kimlerden oluşuyor peki?
Tunç Berkman: Bu 17 tane dediğim gibi farklı ajans ve şirketlerde direktor ve pazarlamadan sorumlu yönetici seviyesinde insanlar ya da bir kısmı uzun seneler kurumsal hayatta çalışmış ayrılmış kendine danışmanlık şirketi kurmuşlar bu eğitim verdikleri konularda ve halihazırda da danışmanlık yapıyorlar büyük markalara, bunlar var. Akademi koordinatörü var Sinem. Sinem arkadaşımız daha önce Tan Sağtürk Akademi’de çalışmıştı. Oradan sonra Eyüp okullarında PR ve müşteri ilişkilerinden sorumlu bir yöneticiydi. Şimdi bizim akademiye geçti. Onunla birlikte çalışan bir asistan arkadaşımız var. Ekip böyle. Zaten dersleri biz offline verecektik başlangıçta, Covid öncesinde. Akasya AVM’nin içerisinde Work Company diye bir paylaşımlı ofis yeri var. Levent’te de, daha anlaşmamıştık ama o zaman şeyle anlayacaktık Kolektif House’la ve iki lokasyonda verecektik Avrupa Yakasında oturanlara erişebilmek için. İstanbul’da olmayanlar için de online bacağını koyacaktık. Ama Covidle birlikte tüm eğitimlerde maalesef onlinea dönmek zorunda kaldım. Ben de ders verioyrum bu arada, üç saatlık bir Pazarlama Stratejisi ve Pazarlar Psikolojisi derdi veriyorum. Onun dışında bu pazarlamanın retail pazarlaması yani perakende pazarlaması ile ilgili yeni bir modül ekleyeceğiz. Onu da benim başka bir daha önceden tanıdığım arkadaşım veriyor olacak. Bu konularda uzun senelerdir çalışmış ve halen çalışan, perakende pazarlaması konusunda. Ekip böyle…
RADAAR: Peki… eğitimler kimlere yönelik, yani kimle katılabiliyor?
Tunç Berkman: Yani üniversiteye gitmiş bi kişi de katılabilir, yani üniversite birinci sınıftaki bir kişi de katılabilir. Ağırlıklı ama şunu görüyoruz, dediğim gibi 14 tane yeni öğrenci oldu. 2 hafta bile olmadı dersler başlayalı 15 Eylül’de başladık, demek ki 9 gün mü olmuş, 8 gün mü? Öyle bir şey… Ve katılımcıalrın çoğu 3-4 senelik şeye sahip, ağırlığı diyeyim, tecrübeye sahip. Bir kısmı pazarlama bir kısmı satış bir kısmı kendi işleri var. Üniversitede olan bir kaç kişi var, üniversite son sınıfta olan. Üniversite 3. Sınıfta olan bir kişi var. Üniversiteye yeni başlayan bir kişi… İkinci sınıfa geçti galiba ya da tam... Yani ağırlıklı baktığın zaman üniversite öğrencileri ve kariyerinin 3., 4. Senesinde olan insanlar diyebiliriz.
RADAAR: Daha demin de bahsettik; uzaktan eğitime dönüldüğünü. Siz uzaktan eğitim hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce yani yüzyüze eğitim kadar verimli mi?
Tunç Berkman: Yani şöyle… Hiç bir zaman bence yüzyüze eğitim kadar verimli olmayabilir, ama verimli. Niye verimli olduğunu da söyleyeyim; bir kere bizim, sınıfları biz işte 14 kişi esastı, bir 20’den fazlaya çıkartmak istemiyoruz ki en azından Vedubox diye bir platform kullanıyoruz, o da Zoom tabanlı çalışıyor. Bir kere 14, 15, 20 kişi dediğin zaman herkes birbirini görebiliyor ekranda. Ama ben mesela çok kişisel olarak hareketliyimdir sınıfta. Daha böyle interaktifliği sağlamaya çalışırım. Herkesin katılımını sağlamaya çalışırım. Ekranda bulunan herkesin katılımını sağlamaya çalışmak daha zor oluyor. Şöyle bir avantajımız var, bizim platformda; bütün eğitimleri videoya çekiyoruz, canlı eğitimler, öğretmenler birebir ilgileniyorlar, soru-cevap her şey var, quizler var, pop-up quizler var. Vaka çalışması yapıyoruz, yani mesela Google’ın Analitics’ini açıp, Google Analitics’te konu anlatan arkadaş orada örnekleriyle, küçük gruplara ayırıp, insanları ekran başında da olsa çalıştırtabiliyor. Ondan sonra küçük sınavlar yapıyoruz, dediğim gibi. İşte her eğitimin sonunda eğitmenle ilgili yorumlarını alıyoruz. Eğitimin içeriği ile ilgili yorumlarını alıyoruz çocuklardan, katılımcılardan. Ve ona göre bir dahaki eğitimi düzeltiyoruz, geliştiriyoruz. İnteraktivite olması, canlı olması bir avantaj. Tabi sınıf eğitimini hiç bir zaman yakalaması çok biraz daha zor. Şöyle bir avantajı var; bütün eğitimler videoya çekildiği için öğrenciler, veri kütüphanemiz var bir tane oradan izleyebiliyorlar dersleri tekrar. PDF olarak download edebiliyorlar. Yani mümkün olduğunca interaktiviteyi sağlamaya çalışıyoruz. Bir de bu platforma uygun hale getirdik. Yani onlinea uygun hale getirdik eğitimleri olabildiği kadar. O yüzden, yakalamaya çalışıyoruz. Ama ben hala sınıf içi eğitime göre %70-80 verimliliğinde olduğunu düşünüyorum, bu online eğitimin.
RADAAR: Peki… Gerek üniversiteler olsun gerek sizin gibi daha odaklı girişimler… Bu alanda çok daha fazla kurum eğitim vermeye başladı, sizin de bildiğiniz gibi. Peki siz bu alanda verilen eğitimleri nasıl görüyorsunuz? Yani sizce verimliliği iyi mi, yoksa eksik mi?
Tunç Berkman: Ben şimdi 2 tane katıldım o yüzden tam deneyim ile söyleyeyim bu karantina döneminde hem de bu eğitimleri de vereceğimiz için tecrübe etmek istedim. Digital marketing analysis diye bir eğitim vardı. Yani üst düzey yöneticilere yönelik ya da orta kademe yöneticiler de vardı. Mesela o gerçek zamanlı değildi. Orada dökümanlar vardı, dökümanları okuyordun. Hocaların videoları vardı, videoları izliyordun. Ödevler bir tek gerçek zamanlı, yani sana case study gibi vaka çalışmaları veriyorlardı. O vaka çalışmalarını cevaplandırıp, gönderip onun üstünde karşılıklı yorumlaşıyordun, eğitmen ile birlikte. Ben orada birçok şey öğrendim ama verimlilik açısından baktığın zaman istediğim verimi alamadım. Sonra London School of Economics’te bir Data Science for Executives diye bir programa yazıldım, o beş hafta sürdü. MVT’ deki 2 aydı. Beş hafta ama intensivedi, yani her hafta 3 gün sabah 10:00’da başlayıp, öğleden sonra 13:30 da bitiyordu, 15:00’da bitiyordu pardon, 5 saatti yani. Mesela onda fayda gördüm, çünkü baya okul gibiydi canlı hocalar karşısında, sınıf 12 kişiydi, sınıf içi gruplara ayrılıyorduk. Ödev, birlikte vaka çalışması yapıyorduk falan. O biraz daha verimliydi benim açımdan. Ama o bile çok hızlı ilerlediği için senin bilgi seviyeni tam ölçemiyor. Birazcık daha bence testle ve şeyle bilgi seviyesini ölçmek, insanların ne öğrendiğini ölçüp, eksik kalan konuların üstüne gitmek lazım. Onu tam yapamıyorlar. Mesela bunu offlineda daha rahat yapıyor üniversiteler. Seni ölçüyorlar sonra diyorlar ki bak şu skorların böyle, şu tarafı biliyorsun ama bu tarafı biraz daha eğitim vermen lazım. Yani orada bireysel olarak sana yönlendirme yapma oranları daha düşük. İste üstüne yorum yapıyorlar yaptığın ödevlerin şurası iyi olmuş burası iyi olmuş, şuralara bird aha bak diyorlar. Ama zaten bir executive sertifika programı olduğu için biraz kalmak diye bir şey olmadığı için de çok da kastırmıyorlar insanları. O yüzden verimli ama sana yani kişiye çok bağlı ne kadar verimli olacağı.
RADAAR: Yurtdışıyla karşılaştırmak gerekirse, ülkemizde bu alanda çalışan profesyonellerin yetkinliklerini nasıl buluyorsunuz, dijital pazarlama anlamında?
Tunç Berkman: Bence çok iyi profesyoneller var. Dediğim gibi kendilerini geliştirmek için, sürekli update olmaları için gündemi çok iyi takip etmeleri lazım. Eğitimlere katılmaları lazım. Öğrenmenin yaşı ve sonu yok. Teknoloji çok hızlı değşiyor. Uygulamalar da çok hızlı değişiyor. Onların da kendilerine bu konuda daha fazla yatırım yapıyor olmaları gerektiğini düşünüyorum. Yoksa profesyonellik anlamında ya da çıkartılan işler, bilgi seviyesi aydınlığında baktığında gayet iyi bir grup var. Devamlılığı için de bu grubun daha fazla kendine yatırım yapması lazım diye düşünüyorum, gerektiğini düşünüyorum…
RADAAR: Yani günümüzde zaten konuştuğumuz gibi dijital pazarlama oldukça rövaşta ve gittikçe daha da baskın hale geliyor. Yani hayatımızın orta noktasında tamamiyle. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yani, sizce kurumlar ve markalar bütün odağını bu alana mı çevirmeli? Dijital pazarlama alanına mı döndürmeli? Yoksa diğer pazarlama yöntemlerinden de faydalanmalılar mı?
Tunç Berkman: Kesinlikle faydalanmalılar. Çünkü, tamam dijital hayatımızın göbeğine oturmuş vaziyette, bütün gün telefonla kalkıyoruz, telefonla yatıyoruz, telefonla tuvalete gidiyoruz neredeyse… Ama şöyle bir şey de var, şimdi ne amaçla yaptığına bağlı bu işi. Yani şimdi pazalama denilen bir şey vardır, pazarlamanın 4-5 tane pilları, yani dikey kolonu var. Bunlar işte önce brand awareness yaratmaya çalışıyorsun, brand awareness yarattıktan sonra marka bilinirliğini artırıp o adamın algı alanına girmeye çalışıyorsun. Sonra constration set dediğimiz tercih alanına girmeye çalışıyorsun. Tercih alanına girdikten sonra da satın almaya doğru gidecek journeyed interest yaratıyorsun, tekrar kendini hatırlatıyorsun yani regeneration ve remarketing yapıyorsun. Ondan sonra satışa geçiyorsun. Şimdi dijitalde tabi bu çok daha rahat yapılan bir şey. Çünkü dijitalin de farklı farklı platformları var. Mesela Google, önce Instagram ve Facebook daha çok brand awareness için kullanırken, Google daha çok regeneration ve retargeting için kullanılabiliyor. Ama bunları farklı farklı şekillerde kullanman da mümkün. O yüzden geri dönüş oranları ve yatırımın geri dönüşünü doğru doğru planlamayla yaparsan ve mecraya uygun içerik hazırlarsan insanların da sosyal ihtiyaçlarını iyi takip edip onlara yönelik işler yaparsan dijital çok verimli. Ama brand awareness yaratmakta hala açık hava, radyo ve televizyon özellikle televizyon çok kuvvetli Türkiye özelinde knuştuğumuzda. O yüzden de dijitalde ölçmeye yönelik yatırımlar ve verimlilik açısından satışa yönelik işler açısından fayda çok yüksek. Brand awareness için farklı mecralarda olman lazım ki insanların mümkün olduğunca markanı ve mesajını tekrar tekrar gösterebilmen için. Bu da televizyon, açık hava ve radio, gazete maalesef çok düştü, herkes internetten artık gazete okuyor. Dergi zaten az okunuyordu bizim ülkede. Ama belli bir uzmanlaşma alanları da dergide enteresan olabilirgene kullanım açısından. Zaten onlar da onlinea dönecekler ağırlıklı olarak baktığında. Böyle bakınca şey oluyor adını sen söyle verimlilik açısında iyi bir mix yaratmak lazım, tek taraflı olmamak lazım.
RADAAR: Siz Happy Academy’yi tanıtmak için ne tür pazarlama çalışmaları yapıyorsunuz Tunç Bey?
Tunç Berkman: Biz şu anda Instagram ve Facebook’u tamamen brand awareness için ve kısmen yaptığımız gamificationlarla birlikte, işte yarışmalar yapıyoruz, öğretmen videoları koyuyoruz, yarışmalardan tanıtım günleri yapıyoruz falan… Bunları daha çok brand awareness yani marka bilinirliği ve nasıl iş yaptığımızı anlatmak için kullanıyoruz. Dediğim gibi Google’da marka şeyi yarattıktan sonra eğitim gibi ya da direkt aramalarda karşılarına çıkartacağımız herhangi bir dijital pazarlama eğitimi ya da eğitim işte inovasyon bu tip konularda search olduğunda google üstünde gd kullanarak yönlendirmeler yapıyoruz. Google Search’te optimizasyonlar yapıyoruz. Şey tarafında Instagram’da dart postlar yapıyoruz. Amacımız mümkün olduğunda önce bilinirlik yaratmak, sonra lead yaratmak, leadle birlikte engagement artırmak diye özetleyebilirim, şu anda yeni bir marka olduğumuz için. Gamificationı ama oyunlaştırmayı çok kullanıyoruz yani.
RADAAR: Siz kişisel olarak peki dijital pazarlamanın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Yani bizler 2 sene, 5 sene, 10 sene sonra bu konuda neler konuşuyor olacağız?
Tunç Berkman: Şöyle mesela şimdi ben Youtube’da kendi programımı da yapıyorum. Tunç Berkman’la Ezberi Boz diye bir program yapıyorum, gençlere yönelik. Onu söylemeyi unuttum. Akademide de biz mesela Youtube’da öğretmenlerinin hepsinin, eğitmenlerimizin derslerinden 10’ar dakikalık kesitler çektik. Şimdi onları oraya koyacağız. Böylece mesela Instagram’da bir post çıktığımız zaman bir öğretmenle ya da eğitmenle, ya da LinkedIn’de, ordakiler o eğitmenin Youtube kanalına yönlendirme yapacağız yani Happy Academy’nin ve orada o eğitimimizi seyredebilecekler. Böylece kanala girecek görecekki “eğitmen bölye öğretiyor, içerikler bu”. Bir 15 dakikalık bir kesit görecekler. Oradan da bir farkındalıkları oluşacak. Yani şeyi de anlayabilecekler. Çünkü insanlar özellikle dijitade deneyim arıyorlar ve farklı deneyimlerle alacakları hizmetin nasıl onlara bir etkisi olacağını görmeye çalışıyorlar. Böyle olunca da bunua rtırmak lazım. Soruna dönersek, mesela şunun olacağını düşünüyorum ben artık; aktif dinleme olacak. Yani aktif dinleme ne demek? Sosyal media üstünde insanlar şöyle yapacaklar; markalara böyle bir hizmet gelecek. Diyecekler ki, “Senin hedef kitlen ne?”. İşte benim hedef kitlem 18-35 yaş arası, kadın, erkek, a, b, c,… Neyse… Ondan sonra diyecek ki bu aktif dinlemede senin hedef kitlendeki kadın şu konularla ilgileniyor, sosyal medyada bunu konuşuyorlar. Erkekler daha çok bunları izliyorlar, bu konularla ilgil birbirlerine paylaşım yapıyorlar, şu konulara çok önem veriyorlar, hayatla ilgili ya da siyasetle ilgli. Ve oradan çıkan o raporlarla markalar şunu anlayacaklar yani benim hedef kitlem şunları konuşuyor, ügndemi bu, şu tarz içeriklerden hoşlanıyor, bu tarz müzik dinliyor… Bunu görerek kendi iletişim stratejilerini ya da ürün geliştirme stratejilerini geliştiriyor olacaklar. Yani artık CRM şirketindeki datadan değil sosyal medra platformları üzerindeki segmentin yarattığı veriler üzerinden olacak hale gelecek. Veri analitiği ve veri analizi çok daha önemli bir hale gelecek. Ama veri analizi ve veri analitiği diyince de burada şimdi şunu düşünmemek lazım, istatistiksel mühendislikler değil, psikoloji ve sosyoloji okumuş insanlar da çok daha önemli hale gelecek ki o sistemler tarafından toplanan veriler ne anlama geliyor, nasıl anlamlandırılıyor. Daha rahat anlaşılsın diye.
RADAAR: Yani, evet. Teknoloji gerçekten çok hızlı ilerliyor. Ve muhtemelen 5-10 yıl sonra daha farklı şeyler konuşuyor olacağız. Tunç Bey son olarak kariyerinin başında olan gençlere veya halihazırda bu alanda çalışan profesyonellere dijital dünyayı daha iyi tanımaları için vermek istediğiniz tavsiyeler var mı?
Tunç Berkman: Yani bir kere çok fazla kaynak takip etmeleri lazım. Ben bile, o kadar çok kaynak var ki, hepsinden newscutterlarına üye oluyorum, onlardan bir sürü bilgiler geliyor. Onları dönüp okumaya çalışıyorum, enteresan makaleler buluyorum. Ya bu çok hızlı bir sektör. 6 ay bile çok uzun bir dönem, zaman dijital için. O yüzden her şey değişebiliyor 6 ay sonra. Çok iyi kaynak takip etmeleri lazım. Teknolojiyi takip etmeleri lazım. Şirketlerin nelere yatırım yaptığını takip ediyor olmaları lazım, bu sektörde olan şirketlerin. Mecraların nasıl geliştiğini takip ediyor olmaları lazım. Ve kendilerini güncel, dinamik tutmaları lazım. Bu sektörde başarılı olmak istiyorlarsa bence en önemli kriter meraklı olmak. İkincisi okumayı sevmek merakın dışında. Ve denemek... Yani bir şeyi anlamak için en iyi şey uygulamak. O yüzden de ben herkese bir dijitalle ilgili bir şey öğrenmek istiyorlarsa ya da bir şey yapmak istiyorlarsa uygulamalarını tavsiye ederim. Yani ‘bir rapor çekip analiz nasıl yapılır ya da bir dizayn yapıyorsan o dizaynı gerçekten yapıp implement etmek için neler yapman lazım’. Bu iş uygulanarak öğreniliyor. Öbür türlü çok teoride kalıyor. Teoride de unutuluyor. Ama uygulayarak yaptığın zaman beyin onu algıladığı için, bisiklete binmek gibi ya da kayak kaymak gibi, neyse bir kere öğrendiği zaman beyin onu Pratik yapa yapa çok daha iyi hale getirebiliyorsun. O yüzden işte dediğim gibi bol araştırma, okuma, meraklı olma… Zaten o araştırma okumanın temelinde o var. Ve uygulamaya çalışmak…
RADAAR: Tunç Bey gerçekten çok keyifli bir sohbetti. Radaar Talks’a katılım sorularımızı yanıtladığınız için de çok teşekkür ederiz. Umarım siz de çok keyif almışsınızdır.
Tunç Berkman: Ya ben her zaman paylaşmayı seven bir yapım var. Bilgilerimi aktarmayı da seven bir yapım var. Ben keyif alıyorum. Benim için önemli olan dinleyenlerin keyif aldığı kadar onlar için de faydalı alanları bulup çıakrtabilmeleri. Öyle olduysa zaten amacımıza ulaştık demektir. Ben de beni tekrar çağırıp misafir ettiğiniz için, konuk ettiğiniz için teşekkür ederim.
RADAAR: Biz teşekkür ederiz tekrar tekrar. Happy Academy’yi ve size de yakından tanımak ve tecrübelerinizi dinlemek, birçok kişiye ulaştırmak çok güzeldi. Çok sağolun. RADAAR: Talks’un bu bölümünü dinlediğiniz çok teşekkür ederiz. Umarım siz izleyenler de keyif almışsınızdır. Diğer bölümlere Youtube, Spotify, Itunes gibi podcast uygulamalardan ulaşabilirsiniz. Önerilerinizi bizimle paylaşmaktan çekinmeyin lütfen. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, hoşçakalın.
Tunç Berkman: Hoşçakalın, en yakın zamanda görüşmek üzere, sağlıkla kalın.
RADAAR: Çok keyifliydi gerçekten. Kendinize iyi bakın.
Tunç Berkman: Görüşmek üzere.
RADAAR: Görüşürüz.
İLGİLİ BLOG YAZILARI
İhtiyacınız olan tüm ipuçları ve püf noktalar...
Size yardımcı olacak yeni ipuçları ve püf noktalar öğrenin.